Bundan sonra, zavallı ve perişan Müslüman Türkleri, içerisine düştükleri bu durumdan, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, kurtaracaklardır. Önce ülkenin kurtuluşu için, İstiklâl mücadelesini başlatan Atatürk, İstiklâl mücadelesinin zaferle neticelenmesinden sonra, ülkenin kalkınması ile birlikte, Türk milletinin siyasal, sosyal, ekonomik ve diğer alanlarda olduğu gibi, dinî ve ilmî yönden de aklın ve çağdaş bilimin gerektirdiği şekilde ilerlemesi için, bir takım icraatlara girişmiştir. Büyük bir komutan, büyük bir devlet adamı, büyük bir inkılâpçı olan Atatürk’ün, dini bilgilerinin de yeterli olduğu anlaşılmaktadır. Atatürk’ün, din konusunda yaptığı açıklamalarından, bunu çok iyi bir şekilde anlıyoruz. Ata’nın karşı çıktığı din ise, hurafelerden ve bidatlardan oluşan; akla, mantığa ve bilime yer vermeyen bir din anlayışıdır ki, zaten bu anlayış da İslâm değildir. Bu konu ile ilgili olarak Atatürk:
“Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. Şuura muhalif (anlayışa ters), terakkiye mani (ilerlemeye engel), hiçbir şey ihtiva etmiyor (içermiyor). Halbuki Türkiye’ye istiklalini veren (bağımsızlığını sağlayan) bu Asya milletinin içinde daha karışık, sun’i (yapay), itikat-ı batıla’dan ( batıl inançlardan) ibaret bir din daha vardır. Fakat bu cahiller, bu acizler sırası gelince, tenevvür edecekler (aydınlanacaklar). Onlar ziyaya (aydınlığa, ışığa) takarrüp edemezlerse (yaklaşamazlarsa) kendilerini mahv ve mahkum etmişler demektir. Onları kurtaracağız.”
Yukarıdaki cümlelerden de anlaşıldığı gibi Atatürk, batıl inançlardan oluşan dine karşı olduğu gibi, aşağıdaki konuşmasından da anlaşılacağı gibi, hurafe ve bid’atlara de karşıdır; ölülerden, yalancı evliyalardan yardım isteyenlere de karşıdır, kısacası cehalete karşıdır. Bu konuyla ilgili olarak şunları dile getirir:
“Efendiler! Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen asri (çağdaş) ve bütün mana (anlam) ve eşkaliyle (biçimleriyle) medeni (uygar) bir heyet-i ictimaiyye (toplum) haline îsal etmektir (ulaştırmaktır). Bu hakikati kabul etmeyen zihniyetleri (kafaları) tarumar etmek (dağıtmak) zaruridir. Şimdiye kadar milletin dimağını (beynini) paslandıran, uyuşturan bu zihniyette (düşüncede) bulunanlar olmuştur. Herhalde zihniyetlerde (kafalarda) mevcut hurafeler kamilen (tümüyle) tard olunacaktır (uzaklaştırılacaktır). Onlar çıkarılmadıkça dimağa (beyine) hakikat nurlarını (gerçek aydınlığı) infaz etmek (sokmak) imkansızdır. Ölülerden istimdat etmek (yardım istemek) medeni bir heyet-i içtimaiye için seyridir (ayıptır).
Bugün ilmin, fennin, bütün şümulüyle (kapsamıyla) medeniyetin muvacehe-i şulepaşında (aydınlığı karşısında) filan veya filan şeyhin irşadiyle (yol göstermesiyle) saadet-i maddiye ve maneviyye (maddi-manevi mutluluk) arayacak kadar iptidai (ilkel) insanların, Türkiye camia-i medeniyesinde (uygarlık topluluğunda) mevcudiyetini (varlığını) asla kabul etmiyorum.
Efendiler ve Ey millet! îyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar (birine bağlanmış) memleketi olamaz. En doğru, en hakiki (gerçek) tarikat (yol), tarikat-i medeniyedir (uygarlık yoludur). Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için kafidir (yeterlidir).
Atatürk başka bir konuşmasında da ilimle ilgili olarak şöyle demektedir:
“Efendiler! Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet (başarı) için en hakiki mürşid ilimdir, fendir, timin ve fennin haricinde (dışında) mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalâlettir”.
Atatürk, başka bir konuşmasında, yaptığı inkılâpların dine uygun olduğunu anlattıktan sonra, dinimizin son din ve mükemmel din olduğunu açıklar:
“Hangi şey ki akla, mantığa, menfaate-i ammeye (halkın yararına) muvafıktır (uygundur), biliniz ki o bizim dinimize de muvafıktır. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, İslamın (Müslüman) menfaatine muvafıksa (uygunsa) kimseye sormayın. O şey dindir. Eğer bizim dinimiz akim, mantığın tetabuk ettiği (uygun düştüğü) bir din olmasaydı ekmel olmazdı, ahir din olmazdı”
Kur’an’da 47 yerde aklı ve mantığı çalıştırmamızı emreder. On yedi değişik yerde ise düşünceyle ilgili ayet vardır. Yine yüzlerce ayette ilim kelimesi ya da ilim kelimesinden türemiş kelimeler kullanılmıştır.
Atatürk, yine dinle ilgili olarak, arkadaşlarıyla yaptığı konuşmalarından birinde, din hakkında ne düşündüğü sorulduğu zaman, dinin varlığını ve gerekliliğini belirttikten sonra, dine yabancı unsurların, yani hurafe ve bidatların girdiğini, ama zamanla bunların giderilerek yeniden sağlam temeller üzerine oturacağını şöyle dile getirmiştir:
“Din vardır ve lazımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi, fakat bina, uzun asırlardır ihmale uğramış. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. Aksine olarak, birçok yabancı unsur (tefsirler, hurafeler), binayı daha fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilemez. Ancak zamanla çatlaklar derinleşecek ve sağlam temeller üstünde yeni bir bina kurmak lüzumu hasıl olacaktır.”
Atatürk’ün Adalet Bakanı olan Seyyid Bey, 3 Mart 1924’te, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, yaptığı tarihî konuşmasında, İslam konusunda ve İslâm’ın akıla verdiği önem konusunda şunları dile getirmiştir:
“Beyler, İslâmiyet çok yüce bir dindir. Eğitimi, ilerlemeyi çok sever. Akıldan, mantıktan hiç ayrılmaz. Yeryüzünde İslâm dini kadar özgürlüğü seven, ilerlemeyi seven bir din yoktur. Dinin bütün hükümleri, büyüklük ve yüceliklerle doludur. Ulaşmak istediği amaç, ahlakın güzelliklerini, insanlığın erdemlerini kurmak ve sağlamaktır. Hz. Muhammed, doğruluğundan şüphe edilmeyen bir hadisinde, ‘Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim, diyor ve bir hadisinde de, ‘aklı,Tanrı belgesi’ olarak açıklıyor... Zaten Kur’an da baştan başa, aklı ve akıllı kişileri ve anlayış çabukluğunu yüceltiyor. Onun için İslâmiyet, akıl ve mantıkla birliktedir... İslâmiyet, eğitimle birliktedir. Bilim ve eğitimden hiçbir zaman ayrılmaz. Hepiniz bilirsiniz ‘Bilim, Çin’de olsa da gidiniz, öğreniniz’ ve ‘Beşikten mezara kadar bilim öğreniniz’ hadislerini hepiniz bilirsiniz... Tirmizi’nin Süneni’nde şöyle bir hadis vardır: ‘Hikmet (bilgi), mü’minin aramakta olduğu öz malıdır. Onu nerede bulursa, onu almağa herkesten çok hak sahibidir.”
Seyyid Bey, konuşmasının başka bir bölümünde de şunları dile getirmiştir:
“Bir zamanlar Avrupa, bilgisizlik karanlığında iken; Doğu, uygarlık yollarında hayli ilerlemişti. O zamanlar dünyada en ilerlemiş ve en uygar yerler İslâm ülkeleri idi. Bütün Avrupa, kısacası İngilizler, bütün ilimleri ve tekniği, şimdi İspanya denilen Endülüs’ten almışlardır. Amerikalı Üniversite Profesörü Draper, ilimle Dinin Çatışması adlı bir kitap yazmıştı. Bu adam, bu kitabında, ‘Bir kafada, bir akılda, din ile bilim birleşmez. Bir kimse bilim adamı ise, dindar değildir; dindar ise, bilim adamı değildir’ diyor. Fakat yine kendisi, bu kitabında açıkça; ‘Benim bu kitapta dinden maksadım İslâm dini değildir. Özellikle Katolik dinidir, İslâm dini değildir’ diyor... Tereddütsüz diyebilirim ki, bugünkü İslâm dini başka, Peygamberin zamanındaki İslâm dini başkadır. Gerçek İslâmiyet, yaratılıştan gelen mantıklı bir dindir. Hayalleri, yanlış düşünceleri, boş inançları hiç sevmez, özellikle nefret eder...”
Seyyid Beyin çok uzun konuşmasından verdiğimiz bu kısa bilgiden sonra, Atatürk’ün konumuzla ilgili açıklamalarına devam edecek olursak; Atatürk geri kalmışlığımızı ise şu şekilde dile getirmiştir:
“Ehl-i İslâmın duçar olduğu zulüm ve sefaletin elbette bir çok müsebbipleri vardır. Alem-i İslâm, hakikat-ı diniye (dinsel gerçekler) dairesinde (içerisinde) Allanın emrini yapmış olsaydı, bu akıbetlere (sonlara) maruz kalmazdı. Allanın emri çok çalışmaktır, itiraf edeyim ki, düşmanlarımız çok çalışıyor. Biz de onlardan ziyade çalışmaya mecburuz. Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. İcabat-ı zamana göre ilim ve fen ve her türlü ihtiraat-ı medeniyyeden (uygarlığın buluşlarından) azami derecede istifade etmek zaruridir... Bizim dinimiz milletimize hakir (bayağı), miskin ve zelil (aşağılanan) olmağı tavsiye etmez. Bilakis Allah da Peygamber de insanların ve milletlerin izzet (yücelik) ve şerefini muhafaza etmelerini (korumalarını) emrediyor.”
Yine Atatürk, düşmanlarımızın bizi, dinin etkisi altında olduğumuzdan geri kaldığımızı söylemelerine karşılık şu konuşmayı yapmıştır:
“Düşmanlarımız, bizi, dinin taht-ı tesirinde kalmış olmakla itham ve tevakkut (duraklama) ve inhitatımızı (çöküşümüzü) buna atfediyorlar. Bu hatadır. Bizim dinimiz hiç bir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah’ın emrettiği şey, müslüm ve müslümenin (inanan kadın ve erkeğin) beraber olarak iktisab-ı ilm ü irfan eylemesidir (ilim ve irfan elde etmesidir); kadın ve erkek, bu ilm ü irfanı aramak ve nerede bulursa oraya gitmek ve onunla mücehhez olmak (donanmak) mecburiyetindedir”
Atatürk, kadınlarla ve kadınların okuması ile ilgili olarak da şu görüşlerini dile getirmiştir:
“Kadının en büyük vazifesi analıktır. îlk terbiye verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse, bu vazifenin ehemmiyeti layıkıyla anlaşılır. Milletimiz kuvvetli bir millet olmağa azmetmiştir. Bugünün levazımatından biri de kadınlarımızın her hususta yükselmelerini temindir. Binaenaleyh (bundan dolayı) kadınlarımız da alim ve mütefennin (teknik bilgi sahibi) olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün derecat-ı tahsilden (öğretim basamağından) geçeceklerdir. Sonra kadınlar, hayat-ı ictimaiyede (sosyal hayatta) erkeklerle beraber yürüyerek birbirinin muin ve müzahiri (yardımcıları) olacaklardır”.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, İslam dini gelişi itibarıyla bilime önem vermiş, nakli ve akli ilimler arasında ayrım yapmamış, her ikisini de aynı değerde tutmuştur. îlk dört halife döneminden itibaren Emeviler, Abbasiler ve diğer dönemlerde bilim ve ilim alanında pek çok sayıda çalışmalar yapılmış, eserler telif edilmiştir.
Bu alanda özellikle Abbasiler döneminde, Beytü’l-hikme’lerin kurulması ve Yunan felsefesinden yapılan tercüme hareketleriyle doruk noktasına çıkmıştır. Ancak daha sonra siyasal nedenler başta olmak üzere, daha pek çok sebeplerden dolayı bilimler arasında ayrımlar yapılmış; naklî ilimler, aklî ilimlere tercih edilmiştir. Bunun sonucunda din istismarcıları ortaya çıkmış ve insanların, gerçek dinle hiç ilgisi olmayan hurafelere ve bidatlara sapmalarına neden olmuşlardır. Bütün bunlar, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ulu önder Atatürk’ün, Türkiye Cumhuriyetini kurmasına kadar devam etmiştir. Atatürk devleti kurduktan sonra, yapmış olduğu diğer inkılâplar yanında din konusunda da, batıl inançlar ve hurafelere karşı uğraş vermiştir. 1930 yılında, Müslümanlar gerçek dinlerini öğrensinler diye, Kur’an’ı Türkçe’ye, Yeni Harfler ile tercüme ettirmiş ve ayrıca, Hz. Peygamber’in hayatıyla ilgili bir kitabı çevirtmiştir. Böylece, İslâm’ın bilime vermiş olduğu gerçek değeri, yeniden ortaya koymaya çalışmıştır. Tekke, zaviye ve medreseleri kapatıp, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile çağdaş eğitim müesseselerini kurarak, Türkiye’nin bilim alanında ilerlemesini sağlamıştır.
Son cümle olarak, Atatürk’ün yapmış olduğu inkılâplar, bilime ve akla uygundur; vatanın ve milletin menfaati için yapılmıştır. Öyleyse, bilime ve akla uygun olan, vatanın ve milletin yararına yapılmış olan her şey, İslama uygundur; vatan ve millet yaranma yapılan bütün çalışmaları, İslâm teşvik eder.
Mustafa Kemal Atatürk
Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve medeni kabiliyeti, Ati’nin yüksek medeniyet ufkunda bir güneş gibi doğacaktır.
Türk Birliği’nin bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapatacağım. Türk Birliğine inanıyorum. Yarının tarihi, yeni fasıllarını Türk Birliği ile açacak, dünya sükûnunu bu fasıllar içinde bulacaktır. Türklüğün varlığı bu köhne âleme yeni ufuklar açacak, güneş ne demek, ufuk ne demek o zaman görülecek.
.
Türk Birliği’nin bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapatacağım. Türk Birliğine inanıyorum. Yarının tarihi, yeni fasıllarını Türk Birliği ile açacak, dünya sükûnunu bu fasıllar içinde bulacaktır. Türklüğün varlığı bu köhne âleme yeni ufuklar açacak, güneş ne demek, ufuk ne demek o zaman görülecek.
.
"Bayrak bir milletin bağımsızlık alâmetidir"
Sayfalar
Milletlerin tarihinde bazı devirler vardır ki, muayyen maksatlara erişebilmek için maddî ve mânevî ne kadar kuvvet varsa hepsini bir araya toplamak ve aynı istikamete yöneltmek lâzım gelir. Yakın senelerde milletimiz, böyle bir toplanma ve birleşme hareketinin mühim neticelerini kavramıştır. Memleketin ve inkılâbın, içeriden ve dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korunması için, bütün milliyetçi ve cumhuriyetçi kuvvetlerin bir yerde toplanması lâzımdır. Aynı cinsten olan kuvvetler, müşterek gaye yolunda birleşmelidir.
1931 Atatürk
.
Mustafa Kemal
Atatürk diyor ki!
AHLAK
Tehdide dayanan ahlak, bir erdemlilik olmadığından başka, güvenilmeye de layık değildir. Birtakım kuşbeyinli kimselere kendinizi beğendirmek hevesine düşmeyiniz; bunun hiçbir kıymeti ve önemi yoktur. Bir milletin ahlak değeri, o milletin yükselmesini sağlar. Bir millet, zenginliğiyle değil, ahlak değeriyle ölçülür. Saygısızlığın, saldırının küçüğü, büyüğü yoktur. Samimiyetin lisanı yoktur. Samimiyet sözlerle açıklanamaz. O, gözlerden ve tavırlardan anlaşılır. Medeniyetin esası, ilerlemesi ve kuvvetin temeli, aile hayatındadır. Bu hayattaki fenalık mutlaka toplumsal, ekonomik ve politik beceriksizliği doğurur. Bir millette, özellikle bir milletin iş başında bulunan yöneticilerinde özel istek ve çıkar duygusu, vatanın yüce görevlerinin gerektirdiği duygulardan üstün olursa, memleketin yıkılıp kaybolması kaçınılmaz bir sondur.
.
.
.
.
.
TÜRK
Yüce Tanrı (Benim bir ordum vardır, ona TÜRK adını verdim; onları doğuda yerleştirdim; bir ulusa kızarsam, Türk'leri o ulus üzerine musallat kılarım) diyor. İşte bu, Türkler icin bütün insanlara karşı bir üstünlüktür. Çünkü, Tanrı onlara ad vermeyi kendi üzerine almıştır. Onları yeryüzünün en yüksek yerinde, havası en temiz ülkelerinde yerlestirmiş ve onlara "KENDİ ORDUM" demiştir.
(Divan-ı Lügat-it-Türk'ten derlemeler kıtabından)
Hz. Muhammed: Milliyet duygusu ilahidir.
(Divan-ı Lügat-it-Türk'ten derlemeler kıtabından)
Hz. Muhammed: Milliyet duygusu ilahidir.
Dikkatle Okuyalım!
Milletlerin tarihinde bazı devirler vardır ki, muayyen maksatlara erişebilmek için maddî ve mânevî ne kadar kuvvet varsa hepsini bir araya toplamak ve aynı istikamete yöneltmek lâzım gelir. Yakın senelerde milletimiz, böyle bir toplanma ve birleşme hareketinin mühim neticelerini kavramıştır. Memleketin ve inkılâbın, içeriden ve dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korunması için, bütün milliyetçi ve cumhuriyetçi kuvvetlerin bir yerde toplanması lâzımdır. Aynı cinsten olan kuvvetler, müşterek gaye yolunda birleşmelidir. 1931 Atatürk
Kerbela 16 Türk Devletleri Ekran Koruyucu Sultan III. Selim Sultan Abdülmecid II TÜRK-İNGİLİZ-VE IRAK İLİŞKİLERİ Siyaset ve Devlet İdaresi Mustafa Kemal Atatürk: Türkiye’de Demokrasi Elmalı Tefsiri TÜRK ORDUSU VE TÜRK ASKERİ MİLLİ SAVUNMA ve EMNİYET RSS Feed Sultan II. Mustafa Atatürk’ün Milli Birlik ve Beraberlik Konusundaki Görüşleri Sultan VI. Mehmed Vahdettin Laiklik ve Din Sultan V. Murad ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE (ÇAĞDAŞLAŞMA) Barnabas incili Sultan V. Mehmed Reşad Türk nedir? (Atatürk'ün verdiği cevap) ATATÜRK'ÜN .. Sultan Abdülaziz Han ATATÜRK BİZİMLE HUKUK DEVRİMİ VE ADALET ANLAYIŞI Atatürk'ün Anıları MILLI MÜCADELE YILLARI Sultan IV. Mehmed Atatürk’ün Din Anlayışı Hatay’ın Türkiye’ye Katılmasına Suriye’nin Tepkisi Radyo dinle Atatürk "Türk Dili" Sesli Kuran Sultan III. Mehmed ATATÜRK`ÜN VASİYETNAMESİ KONUŞMALARI Sultan I. Mahmud Gerçek değerler tarih Sultan IV. Murad Sultan II. Mahmud Hz.Muhammed Sultan I. Murad Han Yavuz Sultan Selim Han Sultan Orhan Gazi Sultan III. Osman önizleme Cumhuriyet YILLARI Glaubenslicht REFORMLAR ve ATILIMLAR Atatürk`ün Soyu Destan Sultan II. Osman ASKER ATATÜRK Torajiro Yamada Mustafa Kemal Tokyo Camisi ATATÜRK`ün Hay. ve Hz. Muhammed'in mezarı için ver.. iMAM ALi Fatih Sultan Mehmed Han Sultan I. Abdülhamid İngiliz Casusu Nutuk Atatürk’ün“Bursa Nutku” Sultan Osman Gazi Sultan I. Ahmed Sultan II. Süleyman St.Margrethen Türk Okul Aile Birliği Sevr’i Bilmek Lozan’ı Anlamak Sultan II. Ahmed Türkçe Kuran Sultan Yıldırım Beyezid Han Atatürk `DİN VE İSLÂM DİNİ` Milli Mücedele'de Türk Çocukları ve Bir Destan ATATÜRK ilkeleri Sultan İbrahim Atatürk Kronolojisi Lozan Antlaşması Sultan III. Ahmed HOCALI KATLİAMI Xocalı soyqırımı 26 Şubat 1992 Sultan Mehmed Çelebi Han Göktürk DÜNYA LIDERLERININ SÖYLEDIKLERI ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİ ve BAĞIMSIZLIK - Avrupa .. MUSUL KRONOLOJİSİ (1918-1926) Türkiye'de Hak ve Eşitlik Milli Birlik ve Beraberlik .. (Bölücülük) İstiklâl Marşı Atatürk'e Mektuplar Osmanlı İmparatorluğu Tarih Sultan II. Murad Han Atatürk`ün Sözleri Musul Sorunu ve Türkiye İngiltere-Irak İlişkileri Atatürk'ün Almanya Gezisi Atatürk'ün vefatı ve o zamanki gazete haberi WikiLeaks, Atatürk ve Ingiliz gizli belgeleri Türkiye'ye Karşı Faaliyetler .. Atatürk - Mu Kıtası ve özdeyişler Milli kültür ATATÜRK DEVRIMLERI Sultan III. Murad Han Sultan II. Selim Han Sultan IV. Mustafa