MUSUL KRONOLOJİSİ (1918-1926)

Dr. Bilal N. Şimşir

30 Ekim 1918

Mondros Mütarekesi imzalandı (Bu tarihte Musul şehri ve Musul vilayetinin önemli bir bölümü Türkiye’nin elinde bulunuyordu).

15 Kasım 1918

İngiltere, Musul Vilâyetini işgal etti (İşgal, Mütareke Anlaşmasının, “Müttefikler, güvenliklerini tehdit edecek bir durum ortaya çıkınca, herhangi bir stratejik yeri işgal hakkına sahip olacaklardır” diyen 7. maddesine dayandırıldı).

28 Ocak 1920

Osmanlı Millet Meclisi, gizli oturumunda Misakı Milli’yi kabul etti. (Misakı Milli, 30 Ekim 1918’deki mütareke sınırını, Türkiye sınırı olarak kabul etmişti ve dolayısıyla Musul Vilâyeti de Türkiye sınırları içinde sayılıyordu).

3 Kasım 1922

Ankara Hükümeti, Lozan Barış Konferansına Başdelege seçilen İsmet Paşaya Türkiye-Irak sınırı hakkında şu talimatı verdi: “ Irak sınırı: Süleymaniye, Kerkük ve Musul livaları istenecek, konferansta başka bir durum ortaya çıkarsa Hükümetten talimat alınacak.”

20 Kasım 1922

Lozan Barış Konferansı törenle açıldı (Türkiye üç delegeyle konferansta temsil edildi: Başdelege İsmet Paşa; delegeler Dr. Rıza Nur ve Hasan Saka).

26 Kasım 1922

Akşam, İsmet Paşa ile Lord Curzon, başbaşa, Irak sınırını konuştular. İsmet Paşa Musul’u istedi. Curzon reddetti. Tartıştılar. İsmet Paşa, konferansta da Musul vilâyetini isteyeceğini söyledi. Curzon, kesinlikle reddedeceğini tekrarladı.

27 Aralık 1922

Lord Curzon, Musul’dan vazgeçmeyeceklerini bir muhtıra ile İsmet Paşaya bildirdi. İngiltere, savaşta galip olarak Musul’u zaptetmiş ve Milletler Cemiyeti’nden de Irak’ın mandasını almış, bu haklarından vazgeçemezmiş.

* General Tovvnshend, Musul’u şimdilik bir kenara bırakmayı İsmet Paşaya telkin etti.

30 Aralık 1922

İsmet Paşa, Curzon’un Musul’a ilişkin muhtırasına bir muhtırayla cevap verdi. “Musul meselesi en buhranlı günlerindedir” diye Ankara’ya rapor etti.

5 Ocak 1923

İsmet Paşa, Lozan’da İngiliz Müsteşarı ile Musul sorununu görüştü. İngiliz, Musul şehri dışında toprak ve petrolden pay vermeyi önerdi. İsmet Paşa, Musul’u da istedi. “Bizim için Musul vatan meselesi, İngiltere için petrol meselesidir” dedi.

6 Ocak 1923

İsmet Paşa, bir İngiliz aracılığıyla, Musul konusunu görüşmeleri için Londra’ya iki adam gönderdi: “İngilizleri petrolde tatmin edip toprağı iade ettirmeğe çalışacaklar” diye Ankara’ya bildirdi.

12 Ocak 1923

Curzon, Musul meselesini Londra’da halletmeye çalışıyorsunuz diye İsmet Paşaya bir mektupla sitem etti. Paşa cevap verdi.

14 Ocak 1923

İsmet Paşa, “İngilizler bize karşı yine sertleşiyorlar. Amaçlan bizi yıldırmak ve Musul’dan vazgeçirmek. Barış, Musul üzerinde toplanıyor” diye rapor etti.

17 Ocak 1923

İsmet Paşa: “Lord Curzon’un özel sekreteri, Musul sorununu Lahey Adalet Divanı’na ya da Milletler Cemiyeti’ne götürme fikrini ortaya attı.”

19 Ocak 1923

Lord Curzon, ikili görüşmelerle çözümlenemeyen Musul sorununu Lozan konferansına getireceğini bir mektupla İsmet Paşaya haber verdi. İsmet Paşa, cevap vereceğini ve konferansta da Musul’u isteyeceğini Ankara’ya bildirdi.

21 Ocak 1923

İsmet Paşa: “Musul sorunu konferansta açıkça tartışılacak. Curzon, sorunu hakeme havale etmek isteyecek gibi görünüyor. Ben (İsmet Paşa) plebisit teklif edeceğim”.


23 Ocak 1923

Lozan Konferansında Musul sorunu görüşüldü. İsmet Paşa uzun bir konuşmayla Musul’un Türkiye’ye geri verilmesini istedi. Türk tezini şu nedenlere dayandırdı: (i) Etnografik nedenler, (ii) Siyasal nedenler, (iii) Tarihi nedenler, (iv) Coğrafi ve ekonomik nedenler ve (v) Askeri ve stratejik nedenler.

İsmet Paşa, Başbakanlığa gönderdiği telgrafta, özetle: “Musul konusunda büyük çarpışma oldu. Benim uzun konuşmama Curzon cevap verdi ve işi Milletler Cemiyeti’ne yollamayı önerdi. Musul’un geri verilmesinde ısrar ettim. Durum ciddidir.”

İsmet Paşa, Gazi Paşaya da şunları yazdı: “Son dererce bunalımlı bir gün geçirdik. Musul için savaş günü. Çok yorgunun. Üç gün uyumadım. Musul’u düşündüm...”

25 Ocak 1923
İsmet Paşa’dan tel: “Curzon, Musul için Milletler Cemiyeti’ne başvurdu...Askıda beş temel sorun var. Bizim aleyhimizde bir barış projesi verecekler. Bir iki gün bekleyip Lozan’dan ayrılacaklar. Konferansa ara verilmiş olacak. Musul’u Milletler Cemiyeti’ne havale etmek tehlikelidir. Hükümetin görüşü nedir?”

27 Ocak 1923

İsmet Paşa’dan rapor: “Konferansın resmi çalışmaları bitti. Şu sorunlar askıda kaldı: Musul, adli kapitülasyonlar, Trakya sınırı, tazminat ve tamirat. Musul yüzünden mali sorunlar daha da ağırlaştırılmıştır... ‘Musul’dan feragat göstererek sulh aramak fikrindeyim.”

30 Ocak 1923

Müttefikler, Lozan’da, Türk heyetine ağır bir barış antlaşması projesi sundular. Türkiye’nin reddetmiş olduğu maddeleri de projeye koydular.

31 Ocak 1923

Lozan’daki Türk heyetinin görüşü: “Barışa ulaşabilmek için, Musul meselesinde İngilizlerle bir anlaşma zemini bulmak gerekli. Anlaşma zemini deyince biz özellikle Musul meselesini Türkiye ile İngiltere arasında halletmek şeklini tercih ediyoruz.”

4 Şubat 1923

Lozan’da Türk heyeti, karşı tekliflerini Müttefiklere iletti.

Lozan Konferansına ara verildi.


7 Şubat 1923

İsmet Paşa Lozan’dan ayrıldı. (Yunanistan’dan geçmemek için, Lozan-Bükreş-Köstence üzerinden yolculuk yaparak 16 Şubatta İstanbul’a gelebildi).

19 Şubat 1923

İsmet Paşa Ankara’ya döndü.

21 Şubat 1923

İsmet Paşa, TBMM’nin gizli oturumunda Lozan Konferansı hakkında bilgi verdi: “Musul büyük bir sorun olarak askıda kaldı” dedi. Hükümetin, Musul anlaşmazlığının bir yıl içinde Türk-İngiliz görüşmeleriyle çözümlenmesi, çözümlenemezse Milletler Cemiyetine başvurulması yolunda Müttefiklere bir öneride bulunmayı düşündüğünü bildirdi. Bazı milletvekilleri bu görüşe tepki gösterdiler. Bir yıl ertelenince Musul’un kaybedileceği, Misakı Milli’den sapılmış olacağı söylendi.

Başbakan Rauf Bey de, “Musul meselesi doğu vilâyetleri meselesidir, doğu vilayetleri meselesi Türkiye meselesidir. Doğu vilâyetleri tehlikeye düşerse, Türkiye tehlikeye düşer” dedi. Ancak, bir yıl ertelemekle Musul’un kaybedilmiş olmayacağını savundu.

Mustafa Kemal Paşa da şunları söyledi: “Musul meselesinin hallini muharebeye girmemek için bir sene sonraya ertelemek, ondan vazgeçmek demek değildir. Belki bunun sağlanması için daha kuvvetli olabileceğimiz bir zamanı beklemektir...Fakat bugün Musul meselesini halletmek istediğimiz vakit bu meselede karşımızda yalnız İngiliz değil, Fransız, İtalyan, Japon ve bütün dünyanın düşmanları vardır... Musul meselesini bugünden halledeceğiz, Ordumuzu yürüteceğiz, bugün alacağız dersek bu mümkündür. Musul’u gayet kolaylıkla alabiliriz. Fakat Musul’u aldığımızı müteakip muharebenin hemen son bulacağına kani olamayız. Şüphesiz orada bir harp cephesi açmış olacağız. Yani bunu ayrıca mevzubahis etmek isterseniz mahzurlar kendi kendine meydana çıkar…”36


2-6 Mart 1923

Musul sorunu TBMM’nin gizli oturumlarında uzun uzun tartışıldı. Milletvekilleri, “Musul elden gidiyor!” diye ayağa kalktılar, Hükümeti sert biçimde eleştirdiler. Ergani milletvekili Emin Bey, “Musul’u satıyorlar!” diye bağırdı. Başbakan Hüseyin Rauf Bey (Orbay), eleştirilere cevap verdi: “Musul’un elimizden çıkması ortak vatanımız için büyük bir tehlikedir, kanaati vardır...Musul’u behemehal alacağız fikrinde ısrar edersek, mutlaka ordu ile almak imkânı vardır. Çünkü bunu siyasetle almak imkânı olmadığına delegasyonumuz kani olmuştur ve bize izah edilince biz de kani olmuşuzdur” diye konuştu.

8 Mart 1923

İsmet Paşa, barış antlaşması hakkında Türkiye’nin karşı önerilerini İtilâf Devletlerine gönderdi. Bu önerilerde Türkiye-Irak sınırı, yani Musul sorunu şöyle yer aldı: “Türkiye ile Irak hakkındaki sınır, işbu antlaşmanın yürürlüğe girmesinden başlayarak on iki aylık bir süre içinde Türkiye ile İngiltere arasında dostça bir çözüm yoluyla saptanacaktır. Anlaşmaya varılamazsa, anlaşmazlık Milletler Cemiyetine gönderilecektir.”37

24 Temmuz 1923

Lozan Barış Antlaşması törenle imzalandı. Antlaşmada Musul sorunu veya Türkiye-Irak sınırı şöyle yer aldı (Md. 3, fıkra 2): “Türkiye ile Irak arasındaki sınır, işbu Antlaşmanın yürürlüğe girişinden başlayarak dokuz aylık bir süre içinde Türkiye ile İngiltere arasında dostça bir çözüm yoluyla saptanacaktır. Öngörülen süre içinde iki Hükümet arasında bir anlaşmaya varılamazsa, anlaşmazlık Milletler Cemiyeti Meclisi’ne götürülecektir. Sınır konusunda alınacak kararı beklerken, Türk ve İngiliz Hükümetleri, kesin geleceği bu karara bağlı olan toprakların şimdiki durumunda herhangi bir değişiklik yapacak nitelikte hiçbir askeri ya da başka bir harekette bulunmamağı karşılıklı olarak yükümlenirler.”38

19 Mayıs 1924

Musul konusunda Türk-İngiliz görüşmeleri İstanbul’da başladı. Kasımpaşa’daki eski Bahriye Nezareti binasında yapıldığı için “Haliç Konferansı” olarak bilinen bu görüşmelerde Türkiye’yi TBMM Başkanı Fethi (Okyar), İngiltere’yi de Irak’taki İngiliz Yüksek Komiseri Sir Percy Cox temsil etti. Fethi Bey, Türk tezini savunarak Musul Vilâyeti’nin Türkiye’ye katılmasını istedi. İngiliz delegesi Cox ise, Nesturilerin yaşadığı Hakkâri ilinin Irak’a katılmasını istedi ve İngiltere’nin anlaşamaya niyeti olmadığı, sorunu Milletler Cemiyeti’ne götürmeyi amaçladığı anlaşıldı.

5 Haziran 1924

Musul konusunda 19 Mayısta İstanbul’da başlayan Türk-İngiliz görüşmeleri, bir sonuca varılamadan sona erdi.

6 Ağustos 1924

İngiltere, tek taraflı olarak, Musul sorununu Milletler Cemiyeti Konseyi’ne götürdü.

7 Ağustos 1924

Hakkâri bölgesinde Nesturi ayaklanması çıktı. İngiliz uçakları Nesturi isyancılarına havadan destek verdi.

20 Eylül 1924

Milletler Cemiyeti Meclisi, Musul sorununu görüşmeye başladı. Türkiye’yi temsil eden Fethi Bey (Okyar), etnik, tarihi, siyasi ve stratejik nedenlerle Musul vilâyetinin Türkiye’de bırakılması gerektiğini savundu. Musul’un kaderini belirlemek için bölgede bir plebisit yapılmasını istedi. İngiltere’yi temsil eden Adalet Bakam Lord Palmoor ise, sorunun, Türkiye-Irak sınırının çizilmesi sorunu olduğunu ve sınırların plebisitle çizilemeyeceğini söyledi. Milletler Cemiyeti’nin bir komisyon kurup Musul’a göndermesini istedi.

30 Eylül 1924

Milletler Cemiyeti Meclisi, Türkiye’nin karşı çıkmasına rağmen, Musul sorununu inceleyecek üç kişilik bir komisyon kurmaya karar verdi ve komisyon üyelerini şöyle belirledi: Macaristan eski Başbakanı Kont Teleki, İsviçre’nin Bükreş Elçisi A. Virsen ve Belçikalı emekli albay A. Poulis.

29 Ekim 1924

Türk ve İngiliz birlikleri arasında sınır çatışmalarının başlaması üzerine, Milletler Cemiyeti Meclisi Brüksel’de toplanarak Musul’u Hakkâri’den ayıran eski vilâyet sınırını Türkiye ile Irak arasında geçici bir sınır olarak kabul etti ve buna uyulmasını isterdi. (Brüksel toplantısında belirlendiği için “Brüksel Hattı” olarak da anılan bu sınır çizgisi, çok az farkla bugünkü Türkiye-Irak sınırıdır).

4 Ocak 1925

Musul sorununu incelemek üzere Milletler Cemiyeti’nce atanan Üçlü Komisyon, Ankara’ya gelip temaslarda bulundu.

16 Ocak 1925

Milletler Cemiyeti Komisyonu Ankara’dan Bağdat’a gitti. Türkiye adına eski ordu Müfettişi Cevat Paşa da Komisyona eşlik ediyordu ve paşanın yanına yardımcı uzmanlar da verilmişti.

27 Ocak 1925

Miletler Cemiyeti Komisyonu Bağdat’tan Musul’a geçti. Yerli halkın Cevat Paşa’yı coşkun gösterilerle karşılamaları işgalci İngilizleri rahatsız etti ve paşanın yerli halkla temasları engellenmeye başlandı.

13 Şubat 1925

Milletler Cemiyeti Komisyonu Kerkük ve Süleymaniye taraflarında halkın Türkiye’ye mi yoksa Irak’a mı katılmak istediğini anlamaya çalıştığı bir sırada doğu Anadolu’da Şeyh Sait ayaklanması başladı. Bu ayaklanma (ve daha önceki Nesturi ayaklanması), İngilizlerin ekmeğine yağ sürdü, Türk tezini zayıflattı ve Üçlü Komisyonun kararını etkiledi.

16 Temmuz 1925

Üçlü Komisyon, Musul hakkındaki raporunu Milletler Cemiyeti Meclisi’ne sundu. Raporda, bazı şartlarla Musul Vilâyeti’nin Irak’a katılmasının uygun olduğu yolunda görüş bildirildi.

19 Eylül 1925

Milletler Cemiyeti Meclisi, Türkiye’nin karşı çıkmasına rağmen, Lahey Adalet Divanına görüş sormaya karar verdi: Meclisin Musul konusunda vereceği son karar uyulması zorunlu bir karar mı, yoksa sadece bir tavsiye kararı mı sayılacaktı? (Türkiye, sorun hukuki değil, siyasi olduğu için Adalet Divanı’nın bu konuda yetkili olamayacağını savundu ve Divan’a temsilci göndermedi).

21 Kasım 1925

Lahey Daimi Adalet Divanı, Musul Konusunda şu görüşü bildirdi: “Milletler Cemiyeti Meclisinin, Lozan Andlaşmasının 3. maddesinin 2. fıkrası uyarınca (Musul konusunda) alacağı karar Taraflar için uyulması zorunlu olacak ve Türkiye ile Irak arasındaki sınırın kesinlikle saptandığını gösterecektir...”

16 Aralık 1925

Milletler Cemiyeti Meclisi, Musul konusunda son kararını verdi: Kararda “Brüksel Çizgisi” Türkiye-Irak sınırı olarak kabul edildi, yani Musul Vilâyeti’nin tamamı Irak’ta bırakıldı.

11 Mart 1926

Milletler Cemiyeti Meclisi, tüm Musul vilâyetini Irak’ta bırakan 16 Aralık 1925 tarihli kararın, bu konuda kesin karar olduğunu ilân etti.

KRONOLOJİ II

TÜRK-IRAK İLİŞKİLERİ KRONOLOJİSİ (1926-1970)

5 Haziran 1926

Türkiye ile İngiltere ve Irak arasında Türk-Irak Sınırı ve İyi Komşuluk İlişkileri Andlaşması (Musul Antlaşması) Ankara’da imzalandı. Antlaşma 18 maddeden ve şu üç bölümden oluşmaktadır: (i) Türkiye ile Irak arasındaki sınır (md. 1-5), (ii) İyi komşuluk İlişkileri (md. 6-13) ve (iii) Genel Hükümler (md. 14-18). Antlaşmanın, Türkiye ile Irak arasındaki sınırı ayrıntılarıyla tanımlayan bir de Ek’i vardır. Anlaşmanın “İyi komşuluk ilişkileri” başlığını taşıyan ikinci bölümü 10 yıl süreli idi.

7 Haziran 1926

Türkiye Büyük Millet Meclisi, “Musul Antlaşması”nı onayladı (911 sayılı yasa).

18 Haziran 1926

“Musul Antlaşmasının onay belgeleri Ankara’da teati edildi ve antlaşma yürürlüğe girdi:

3 Kasım 1927

Irak Kralı Faysal, Gazi Mustafa Kemal’e sözlü bir mesaj göndererek, Türkiye ile dostluk ilişkilerini geliştirmek istediğini bildirdi.

21 Kasım 1927

Gazi Mustafa Kemal (Atatürk), ikinci defa Türkiye Cumhurbaşkanlığına seçildiğini bir name ile Irak Kralı Faysal’a da duyurdu.

1 Temmuz 1928

Türkiye, Irak’a bir Daimi Maslahatgüzar atadı. Maslahatgüzar Talat Bey (Kayaalp), Bağdat’ta göreve başladı

28 Eylül 1928

Irak Kralı Faysal, eski Osmanlı subaylarından olan Sabih Beg Nashat’ı Türkiye’ye elçi olarak atadı (Nashat’ın Gazi Mustafa Kemal ile tanışıklığı vardı).

25 Ekim 1928

Türkiye’ye atanan ilk Irak Elçisi Sabih Beg Nashat güven mektubunu Çankaya’da Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal’e sundu.

29 Ekim 1929

Irak Kralı Faysal, Türkiye Cumhuriyeti’nin yıldönümü dolayısıyla Gazi Mustafa Kemal’e kutlama telgrafı gönderdi (Atatürk, 4 Kasımda Krala teşekkür etti).

23 Kasım 1929

İlk Türk Elçisi Tahir Lütfı (Tokay) Bağdat’a atandı.

21 Aralık 1929

Irak’a atanan ilk Türk Elçisi Tahir Lütfı (Tokay) güven mektubunu Bağdat’ta Irak Kralı Faysal’a sundu. (Tokay, 10 yıl Bağdat’ta görev yaptı ve bu görevde iken 1 Eylül 1939’da yaş haddinden emekli oldu).

15 Aralık 1930

T.C. Bağdat Elçisi, Irak Kralı Faysal’ın Ankara’yı ziyaret edip Gazi Mustafa Kemal’e saygılarım sunmak istediğini Ankara’ya bildirdi.

19 Mayıs 1931

Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal, Irak Kralı Faysal’ın yaş gününü telgrafla kutladı (Faysal 21 Mayıs’ta Gazi’ye teşekkür etti).

25 Mayıs 1931

Kral Faysal, Türkiye’ye gelmek ve Gazi Mustafa Kemal ile görüşmek istediğini Ankara’ya duyurdu.

31 Mayıs 1931

Ankara’ya gelip Atatürk’le görüşmek isteyen Irak Kralı Faysal, Türkiye’ye davet edildi.

4-9 Temmuz 1931

Irak Kralı Faysal, Türkiye’ye resmi bir ziyarette bulundu ve Atatürk’ün konuğu oldu. Irak Başbakanı Nuri Said Paşa ve Maliye Bakanı Rüstem Haydar Bey de bu ziyarette Krala eşlik ettiler.

6 Temmuz 1931

Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal (Atatürk), Irak Kralı Faysal onuruna Ankara Palas’ta akşam yemeği verdi.

8 Temmuz 1931

Türkiye-Irak Resmi Tebliği Ankara’da yayınlandı.

9 Ocak 1932

Türkiye ile Irak arasında, Ankara’da, üç anlaşma imzalandı: (i) Suçluların geri verilmesi anlaşması, (ii) Ticaret Anlaşması ve (iii) İkamet Sözleşmesi.

30 Mayıs 1932

Irak Krallığı, manda rejiminin sona ermesi dolayısıyla bir deklarasyon yayınladı. Kanun gücündeki bu deklarasyonla Irak Türklerine, okullarda Türkçe eğitim gibi bazı kültürel haklar tanındı ve Kürtlerle Türkmenler eşit tutuldu.

4 Haziran 1932

Türkiye - Irak İkamet Sözleşmesi TBMM tarafından onaylandı (2003 sayılı kanun).

6 Temmuz 1933

Türkiye-Irak İkamet Sözleşmesi yürürlüğe girdi (ve Irak’taki Türkmenler için yararlı oldu).

8 Eylül 1933

Irak Kralı Faysal, İsviçre’nin Bern Şehrinde öldü. Onun 21 yaşındaki oğlu Gazi I (Gaziyülevvel) unvanıyla Irak tahtına çıktı.

3 Ekim 1935

Türkiye, İran ve Irak, Cenevre’de bir dayanışma paktı parafe ettiler. (Aynı gün İran ile Irak arasında Şattülarab sınır anlaşmazlığını çözen bir anlaşma da parafe ettiler.)

5 Aralık 1936

Türkiye ve Irak, 5 Haziran 1926 tarihli Türk-Irak Sınırı ve İyi Komşuluk İlişkileri Andlaşması’nı süresiz olarak uzattılar.

26-29 Nisan 1937

Irak Dışişleri Bakanı Naci El-Asil Türkiye’yi ziyaret etti. (Konuk Bakan, 26 Nisan günü Atatürk tarafından kabul edildi).

21-22 Haziran 1937

Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüştü Aras ve İktisat Bakanı Celâl Bayar, Musul, Erbil ve Kerkük’ü ziyaret ettiler.

23-26 Haziran 1937

Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüştü Aras ve İktisat Bakanı Celâl Bayar, Bağdat’ı ziyaret ettiler.

8 Temmuz 1937

Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında, Tahran’da, Saadabat Paktı imzalandı.

14 Ocak 1938

TBMM, Saadabad Paktı’nı onayladı (3324 sayılı yasa).

25 Haziran 1938

Saadabad Paktı yürürlüğe girdi.

10 Kasım 1938

Atatürk öldü.

11 Kasım 1938

İsmet İnönü Türkiye Cumhurbaşkanı seçildi. (Şükrü Saraçoğlu Dışişleri Bakanı oldu).

4 Nisan 1939

Irak Kralı Gazi I, bir otomobil kazasında öldü. (27 yaşında ölen kralın 4 yaşındaki oğlu Faysal II unvanıyla Kral ilân edildi. Prens Abdülillah da Kral Naibi görevim üstlendi ve Başbakan Nuri Sait Paşa ile ikisi ülkeyi yönetmeye başladılar).

15-20 Eylül 1945

Irak Kral Naibi Abdülillah, eski baaşbakan Nuri Said paşa ile birlikte, Amerika-Avrupa dönüşünde Türkiye’ye geldi ve Türk devlet adamlarıyla görüşmeler yaptı.

29 Mart 1946

Irak Ayan Meclisi Başkanı Nuri Said Paşa, beraberinde resmi bir heyetle birlikte Türkiye’yi ziyaret etti. Bu ziyaret sırasında, Ankara’da, Türkiye ile Irak arasında Dostluk ve İyi Komşuluk Antlaşması imzalandı.

14 Temmuz 1958

Irak’ta askeri bir darbe oldu. Kral Faysal II, Veliaht Prens Abdülillah ve Başbakan Nuri Sait Paşa öldürüldüler. Krallık devrildi. General Abdülkerim Kasım liderliğindeki ihtilâlciler Irak’ta Cumhuriyet ilân ettiler.

14-16 Temmuz 1959

Irak ihilâlinin birinci yıldönümü şenlikleri sırasında, Kerkük’te Türkmenlere karşı katliam yapıldı. Türkmenlerin evleri yağma edildi, dükkânları yakıldı, pek çok masum Türkmenin canına kıyıldı.

8 Şubat 1963

Irak’ta askeri bir darbe oldu. General Abdülkerim Kasım devrildi ve kurşuna dizildi. Yerine General Abdüsselam Arif geçti.

19 Kasım 1964

Türkiye Büyükelçisi Baha Vefa Karatay Bağdat’ta göreve başladı.

Nisan 1965

Irak kuvvetleriyle kuzeydeki Kürtler arasında çarpışmalar yeniden başladı.

7-11 Ocak 1966

Irak Dışişleri Bakanı Adnan Paçacı Türkiye’yi ziyaret etti.

28 Mart 1966

Cevdet Sunay Türkiye Cumhurbaşkanı seçildi.

13 Nisan 1966

Irak Devlet Başkanı Mareşal Abdüsselam Arif, bir uçak kazasında öldü. (Yerine kardeşi Abdurrahman Arif geçti: 16 Nisan).

23-26 Mayıs 1966

Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil Irak’ı ziyaret etti.

29 Haziran 1966

Irak Başbakanı Abdurrahman El-Bazzaz, Kürtlere özerklik verilmesini öngören bir plan açıkladı.

3-6 Temmuz 1966

Irak Başbakanı Abdurrahman El-Bazzaz, Başbakan Süleyman Demirel’in daveti üzerine Türkiye’ye resmi bir ziyarette bulundu.

20-26 Şubat 1967

Irak Cumhurbaşkanı Abdurrahman Arif, Türkiye’ye resmi bir ziyarette bulundu.

20-24 Ekim 1967

Başbakan Süleyman Demirel, Irak’a resmi bir ziyarette bulundu. Demirel, Bağdat’tan sonra, Kerbelâ, Musul, Kerkük ve Basra’yı da ziyaret etti.

28 Kasım 1967

Türkiye ile Irak arasında, Ankara’da, bir Petrol Anlaşması imzalandı.

27 Nisan-1 Mayıs 1968

Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Irak Cumhurbaşkanının daveti üzerine Irak’ı ziyaret etti.

17 Temmuz 1968

Irak’ta yeni bir hükümet darbesi yapıldı. General Abdurrahman Arif rejimi devrildi, Devrim Konseyi General Hasan El-Bekrî’yi Cumhurbaşkanı seçti.

17 Temmuz 1969

Irak’ta Baas Partisi iktidara geçti.

16 Temmuz 1970

Yeni Irak Anayasası yürürlüğe kondu (Anayasa, Irak halkının Araplar ve Kürtlerden oluştuğunu kabul etti, Türkmenleri ‘unuttu’).