Mustafa Kemal Atatürk’ü tanıyalım

 
 


Mustafa Kemal Atatürk’ün Hoşgörü Duygusu

“En Büyük hakikatler ve ilerlemeler, fikirlerin serbest ortaya konması ve
karşılıklı alınıp verilmesi ile meydana çıkar ve yükselir.”
“Otuz yedi yaşında zatürreeden ölmesi, gerçekten kayıp olan bu Reşit Galip
bir gün Atatürk’e:  “-Sizin için diktatör diyorlar…” dedi. Genç doktorun
böylesine çıkışlarına alışık ve daima müsamahalı olan Gazi, onun yüzüne
uzun uzun ve biraz da muhabbetle bakarak gülümsedi:
“-Çocuk, dedi. Ben gerçekten diktatör olsaydım, sen benimle böyle
konuşabilir, bana bu suali sorabilir miydin?”
Bir gün ilgililerden biri gelerek gazi hazretlerine bu sözleri niçin söylediğini
araştırıp öyle gelin.. diye talimat verdi. Durumu incelediler. O kişi
tütününü saracak sigara kâğıdı bulamamış ve gazete kâğıdına sardığı tütünü
içince de dumanından çok rahatsız olduğu esnada bunları söylemişti. Durumu
gazi hazretlerine arz ettiler.
“-Siz hiç gazete kâğıdına sarılmış tütünden sigara yaparak içtiniz mi?
Hayır, cevabını alınca, hükmünü verdi:
-Ben Trablusgarp harbinde içmiştim, bilirim. Pek berbat şeydir. Köylü bana
az küfretmiş. Siz bunun için mahkemeye vereceğinize, onun insan gibi sigara
içmesini temin edin.”

Mustafa Kemal Atatürk’ün Vefa Duygusu

“Elimizdeki programın ruhu, bizi yalnız bir kısım vatandaşlarla alakalı
kalmaktan men eder. Biz, bütün Türk milletinin hadimiyiz.”

Mustafa Kemal Atatürk’ün Yardımseverlik Duygusu

Karlı bir kış gününde Orta Anadolu’da yaptığı bir geziden dönerken
Atatürk, tek başına ve telaşla, tipiye aldırmadan dolaşan bir köylüye rastladı
ve arabasını durdurarak sordu. Bu kışta kıyamette ne arıyorsun? Köylü
cevaben:
Kaybettiğim ineklerimi arıyorum. Dedi.
Gazi Hazretleri emir subayına dönerek:
Bu vatandaşa ineklerinin parasını veriniz. Diye talimat verdi. Köylü hayır
duası ettikten sonra Gazi:
Nereye gidiyorsun, gel de köyüne bırakalım deyince köylü:
Paşam bu kış gününde size rastlamak benim için büyük bir şanstır. Ama
verilen para ile iki inek alabilirim. Sana rastlayan bir adamın üç ineği olmuş
çok mu? Ben üçüncü ineğimi aramaya devam edeceğim, dedi.
Bunu duyan Gazi hazretleri,

Üç ineğinin olmasını donma karşılığı düş edinmiş bir milletin, otomobil
içindeki dahiliye vekili… Merhaba, keyfiniz nasıl?”

Mustafa Kemal Atatürk’ün Sorumluluk Alma ve Yerine Getirme Duygusu

“…Biz eğer millet ve tarih huzurunda herhangi bir hata işliyorsak, bunun
sorumluluğunu vicdan ve idrakimizle hissetmekten ve ödemekten hiçbir zaman
çekinecek insanlar değiliz.”
“Yolunda çalıştığımız büyük ülküyü, halkın kalbinde bir fikir hâlinden, bir
duygu hâline getirmelisiniz.”
“-Millet işlerinde her ferdin zihninin başlı başına faaliyette bulunması
lazımdır.”
“Gençleri, Padişahçı ve Halifeci olarak değil, Milliyetçi olarak
yetiştirmeli!”
“Emir verirken, kendini o emri yapacak olanın yerine koymak ve emrin nasıl
yerine getirileceğini ve uygulanacağını düşünmek ve bilmek gerekir.”
“Bir meselenin tartışmasına katılan kimse düşündüğünü, kanaatini açık
söylemeli, yaptıklarını da kendi namına yapmalı, yaptığının sorumluluğunu
da kendi üzerine almalıdır.”
Milleti yükselme yoluna götürmek için akıllarınıza, malûmatınıza icap ederse
bileklerinize, pazılarınıza, bacaklarınıza müracaat edecek, fakat neticede
mutlaka o gayeye varacağız.”

Atatürk’ün Adalet Anlayışı

“Hükümet, memlekette kanunu egemen kılmak ve adaleti iyi dağıtmakla
yükümlüdür. Bu nedenle adalet işi çok önemlidir… Adlî siyasetimizde
izlenecek amaç, öncelikle halkı yormaksızın süratle, isabetle, emniyetle adaleti
dağıtmaktır. İkinci olarak toplumumuzun bütün dünya ile teması normal ve
zorunludur. Bunun için adalet seviyemizi bütün medenî toplumların adalet
seviyesi derecesinde bulundurmak zorunluluğundayız.”
“Bir devlet yabancılar üzerinde yargılama hakkını uygulamaktan yoksunsa,
böyle bir devlete kuşkusuz bağımsız denilemez.”

Mustafa Kemal Atatürk’ün Millî Şuur ve Gurur Sahibi Olma Duygusu

Atatürk: “Türksünüz ve damarlarınızda asil ve kahraman Türk kanı var.”
“VII. Yüzyılda dünyanın ne tarafında hangi hükümdar devlet idaresi ve
halk sevgisi anlayışını, bizim Bilge Kağanımız veya Kül-Tekinimiz gibi
güzel ve akıcı bir dille ifade edebilirdi.”

Mustafa Kemal Atatürk’ün Bilgelik Duygusu

Bir milletin ne gibi haslet ve kabiliyetlere sahip olduğunu takdir ve tayin
edebilmek için, o milletin sevk ve idaresine memur edilen kimselerin, insanlık
tarihini ve bilhassa millî tarihini çok okumuş ve hazmetmiş olmaları şarttır.
Muvaffak olmanın birinci sırrı bunda mündemiçtir.
Milli eğitim esas olduktan sonra onun dilini, usulünü, araçlarını da milli
yapmak zorunluluğu tartışmadan uzaktır. Milli eğitim ile geliştirmek ve
yükseltmek istenilen genç dimağları bir taraftan da paslandırıcı, uyuşturucu,
hayali fazlalıklarla doldurmaktan dikkatle kaçınmak lazımdır.”
Fakat efendiler, bir öğrenci tarihini asla unutmamalıdır ve ona tarihi
unutturulmamalıdır. O öğrenci şanlı tarihinin bir sayfasını unuttuğu gün
ülke uçuruma yuvarlanıyor demektir.
“Mektep genç beyinlere insanlığa hürmeti millet ve memlekete sevgiyi, şerefi,
bağımsızlığı öğretir. Bağımsızlık tehlikeye düştüğü zaman onu kurtarmak
için izlenmesi uygun olan en doğru yolu belletir.”
“Cumhuriyeti, Cumhuriyetin geleceğini Türk Gençliğine emanet ettiğimi
biliyorsunuz. Ancak iş, sadece bunu yapmakla bitmiyor. Cumhuriyeti,
memleketin geleceğini onlara emanet etmekle, sadece onların damarlarında
dolaşın Asîl kanda bulunan kudrete güvenmekle görevimizi tamamlamış
olamayız. Aynı zamanda bu Türk Gençliğini de bilgili, inanç sahibi olarak
yetiştirmek mecburiyetindeyiz.”

İleri Görüşlülük

“Herkes bilsin ki Rus milleti; Boğazlarla Ardahan’ı ele geçirmekten asla
vazgeçmiş değildir. Ve asla vazgeçmeyecektir. Çok yakın bir zaman bu
davalarımızı halletmiş olacağımızı şimdiden müjdeliyorum…”
1919 da N. Atıf Kansu”ya yazdırdığı notlardan;
“-Zaferden sonra şekli hükümet cumhuriyet olacaktır.”
“Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince icap eden muamele
yapılacaktır.”
“Tesettür kalkacaktır.”
“Fes kalkacak medenî milletler gibi şapka giyilecektir.”
“Lâtin hurufu (harfleri) kabul edilecek.”
“Cumhuriyet ilânına muvaffak olalım yeter!”
“Herhangi bir yabancı devletin korumasına tenezzül eden şahsiyetlerden
değilim. Benim için en büyük korunma dayanağı ve şefaat kaynağı milletimin
sinesidir.”
“Yolunda yürüyen bir yolcunun yalnız ufku görmesi yeterli değildir.
Muhakkak ufkun ötesini de görmesi ve bilmesi lazımdır.” 1930

Mustafa Kemal Atatürk’ün Kendisi ve Yakın-Uzak Çevresi İle Barışık
Olma Duygusu

“Demişti ki:-Eğer devamlı sulh isteniyorsa, kütlelerin vaziyetlerini
iyileştirecek milletlerarası tedbirler alınmalıdır. İnsanlığın bütününün refahı
açlık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları haset, açık gözlülük
ve kinden uzaklaşacak şekilde terbiye edilmelidir.”
Cumhuriyet Gazetesi, 21.6.1935
“Çocuklara başka memleketleri umacı olarak göstermeye hakkımız yoktur.
Türk çocuğu, kendisine hiçbir milletin tecavüz etmeğe cesaret edemeyeceği bir
ruh haleti ile beslenmelidir. Bilmelidir ki Türk milletine kimse ilişemez.”
“Yolunda, yalnız olmayacaksın; orada, aynı hedefi takip eden başkaları ile
beraber yürüyeceksin. Bu hayat yarışında, diğerleri, kabiliyetleri itibariyle
sizi geçebilirler. Bir muvaffakiyet, elinizden kaçabilir. Bundan dolayı, onlara
kızmayınız ve elinizden geleni yapmışsanız, kendi kendinize de kızmayınız.
Asıl mühim olan muvaffakiyet değil, gayrettir. İnsanın elinde olan ve onu
memnun eden ancak gayrettir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün İnsan Sevgisi ve Saygısı

“Fakat biz, ülkeleri değil, insanların kalbini fethetmek isteriz.”
“Siyasi kavgaların çoğu neticesizdir. Fakat toplumsal çalışma her vakit için
verimlidir. Bizim aydınlar buna çalışmalı. Neden Anadolu’ya gelip
uğramazlar? Neden milletle doğrudan doğruya temasta bulunmazlar?
Memleketi gezmeli milleti tanımalı. Eksiği nedir görüp göstermeli. Milleti
sevmek böyle olur. Yoksa lafla sevgi fayda vermez.”

Mustafa Kemal Atatürk’ün Göreve Bağlılık Duygusu

“Bağımsızlığımızı güvencede bulundurabilmek için bütün sosyal
topluluğumuzca, bütün milletimizce bizi yok etmek isteyen emperyalizme
karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı milletçe mücadeleyi uygun
gören bir sistemi takip eden insanlarız.”
“Görüyorsunuz ki, arkadaşlar; yürüyeceğimiz yol tehlikelerle, çetinliklerle,
hatta ölmek ve öldürülmek ihtimalleri ile doludur. Sarp ve haşin bir yoldur.
Bu tehlikelere göğüs vermeye kendisinde iktidar, azim, imkân ve cesaret
görmeyen arkadaşlarımız varsa, şimdiden aramızdan ayrılabilirler.”
“Fakat şunu bilmesini isterim ki biz, emperyalistlerin pençesine düşen bir kuş
gibi tedrici, sefil bir ölüme mahkûm olmaktan ise babalarımızın oğlu sıfatıyla
vuruşa vuruşa ölmeği tercih ediyoruz.”

Mustafa Kemal Atatürk’ün Vatan-Millet Sevgisi ve Hizmeti

“Millete efendilik yoktur; hizmet etme vardır. Bu millete hizmet eden, onun
efendisi olur.”
“Memleketimin bağımsızlığını dünyada her sevgiden üstün tutarım.
Memleketimi kurtarmak gerekirse canımı da yoluna vermek,  dinî ve ırkî
gayemdir.”
“Büyük Millet mi? Türk’ten daha büyük millet var mıdır? Ben ne
yapabildi isem, ancak Onunla yapabilirdim.”
“Benim adım Mustafa Kemal’dir. Eğer beni onurlandırmak istiyorsan,
Türkiyeli Türkoğlu Türk Mustafa Kemal diye çağır. Ben ne diktatörüm,
ne macera peşinde koşarım, ne de mağlubiyeti kabul eden bir kimseyim. Ben
yalnız milletimi düşünür, o’nun için yaşarım. Benim ve milletimin hakkı
olan her şeyi alırım, alamayacağım bir şey yoktur.”
Bu memleketin beklediği yol, şu karda kışta üzerinden emniyetle geçilebilecek
yoldur.
Dilediğin zaman gidemediğin yere, nasıl VATANIM diyebilirsin?”

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Devlet Saygısı

“Demişti ki:
Fertlerin hürriyeti devletin hakimiyet ve idaresinin mahfuz kalışına bağlıdır.
Devlet iradesi felçli olursa, fertlerin hürriyetini koruyacak hiçbir kuvvet ve
vasıta kalmaz. Onun için hürriyeti yalnız bir taraflı değil, iki taraflı
düşünmek lazımdır.”

Mustafa Kemal Atatürk’ün Tevâzu Duygusu

“Ben öldükten sonra Türk Milleti yüz binlerce Mustafa Kemal
çıkaracaktır. Bir Atatürk’ün cihan karşısında yarattığı mucizeler çok
olmuştu. Yüz binlercesinin yapacağı şeyler daha azametli olacaktır.”
“Muvaffakiyetlerde gururu yenmek, felâketlerde ümitsizliğe mukavemet etmek
lâzımdır.
Cihan bir imtihan meydanıdır, imtihanda muvaffak olmadan lütufkârane
muameleler beklemek boşunadır.”
İlkokul öğretmeni, vatanın en faydalı unsurudur. Onlar vatan çocuklarıyla o
kadar iç içe olmuşlardır ki, sanki çocuklaşmışlardır. Onların gözünde en
sevgili öğrencileridir. Bu öğretmen, eğer dersini bırakıp bana saygısını sunmak
için yanıma gelseydi ve çıkarken beni merdivenlere kadar geçirse idi, öğrencileri
gözünde küçülür, belki prestijini yitirirdi.
Öğrenci gözünde en saygıdeğer, en büyük adam öğretmendir.”
“Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça savaş meydanlarında ne kadar
parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeler vermesi,
ancak irfan ordusuyla kaimdir.”
“Benim en büyük mevki ve mükafat milletin bir ferdi olarak yaşamaktır.
Eğer, Cenab-ı Hak beni bunda muvaffak etmiş ise, şükür ve hamdlar ederim.
Bugün olduğu gibi ömrümün nihayetine kadar milletimin hâdimi olmakla
iftihâr edeceğim.”
“Şunu bir gerçek olarak biliniz ki, şeref hiçbir vakit bir adamın değil, bütün
milletindir. Eğer yapılan işler mühimse, gösterilen muvaffakiyetler belli ise,
inkılâplar dikkati çekici ise her fert kendini tebrik etmelidir. Çünkü böyle
büyük şeyleri ancak çok kabiliyetli olan büyük milletler yapabilir ve bu
milletin her ferdi böyle en kabiliyetli ve büyük bir millete mensup olduğunu
düşünerek kendini tebrik etsin.”
“Ben, dedi, Timur zamanında olsaydım, onun yaptığını yapabilir mi idim
onu söyleyemem. Fakat o benim zamanımda olsaydı, belki daha fazlasını
yapabilirdi.”
“Hayır. Ben burada herhangi bir vatandaş gibi konuşuyorum. Türkiye adına
savaş ilanına sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi yetkilidir. Ama, şunu
da hatırlatayım: Büyük Millet Meclisi, zamanı gelince, benim gibi basit
yurttaşların duygularını da göz önüne alır.”
“İki Mustafa Kemal vardır. Biri ben ölümlü Mustafa Kemal; diğeri
milletin daima içinde yaşattığı Mustafa Kemaller idealidir. Ben onu temsil
ediyorum. Herhangi bir tehlike anında ben ortaya çıktımsa, beni bir Türk
anası doğurmadı mı? Türk anaları daha Mustafa Kemaller doğurmayacaklar
mı? Feyiz milletindir. Benim değildir.”
“Millî dava ancak bu iman, bu irade ve azimle gerçekleştirilecektir.
Yaşaması ve muzaffer olması gereken naciz şahıslarımız değil millî kurtuluşu
temin edecek olan fikirlerdir.”

Mustafa Kemal Atatürk’ün Kutsal Değerlere Saygısı

“Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. Bu faziletleri
hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve
alamaz.”
“Bursa Gençliği’de ne demek? Memlekette parça parça, yer yer gençlik
yoktur, sadece ve toplu olarak Türk Gençliği vardır”
Bunlar hürriyet uğruna ölmeğe karar verenlerin kuvvetini anlayamazlar.
“Bunlar işte böyle… Dayandıkları şey yalnız demir, çelik ve silah kuvveti!
Bildikleri şey yalnız madde…  Biz Anadolu’ya silah ve cephane değil, ideal
ve iman götürüyoruz.”
“Ya Rabbi! Sen Türk ordusunu muzaffer et… Türklüğün,
Müslümanlığın, düşman ayakları altında esaret zincirinde kalmasına
müsaade etme!”
“Cenab-ı Hak Daima Bizimledir.”
“Hayat demek, mücadele, müsademe demektir. Hayatta muvaffakiyet,
mutlaka mücadelede muvaffakiyetle mümkündür. Bu da manen ve maddeten
kuvvete ve kudrete dayanır.”
“İnsanlar yalnız maddî değil, özellikle bu maddî kuvvetlerde toplanmış
manevî kuvvetlerin etkisi altında etkendirler. Milletler de böyledir. Manevî
kuvvet ise özellikle ilim ve iman ile yücelerek gelişir.”
“Din insanların gıdasıdır. Dinsiz adam boş bir eve benzer. İnsana hüzün
verir; kesinlikle bir şeye inanacağız. Bu Din, dinlerin en sonuncusu elbette en
mükemmelidir. İslam dini, hepsinden üstündür.”
“Biz kendi dilimizle konuşacak, kendi dilimizle yazacağız. Bütün eserleri
halkın anlayabileceği dilde yazacağız. İlmî eserler olsun, okul kitapları olsun,
gazeteler olsun, sanatkârlarımız olsun bir Batılı Türk gibi düşünecek, bir
gerçek Türk gibi yazacaklardır. Esasen bu bir bakıma millet olmanın da
yollarından biridir. Diline hâkim olmayan ulusları kendi öz benliklerinden
uzaklaştırıp onlara boyunduruk vurmak kolaydır. Türk dilini her türlü
yabancı dilin boyunduruğundan, egemenliğinden kurtaracağız. Bu savaş
başlamıştır ve mutlaka başarı ile, zaferle sonuçlanacaktır.”
“Türk milleti devlet kurmak, vatan korumak kudretinde, kendi cevherindeki
kıymet ve faziletlere istinat eden yapıcı ve yaratıcı bir millettir.”
“Türk vatanını yabancı çizmelerden beraberce kurtardık, fakat asıl kurtuluş
Millî benliğimizdedir. Sizin bana seslendiğiniz temiz Türkçe ile birbirimizi
anlayarak konuşmak ihtiyacındayız. Topraklarımızı yabancı çizmelerden nasıl
kurtarmışsak, benliğimizi saran zehirli yılanlar gibi mikrop olan yabancı
kelimelerden kurtarmak, bizim için yeni bir Kurtuluş Savaşı olacaktır.”

Mustafa Kemal Atatürk’ün Dürüstlük ve Samimiyet Duygusu

“Son Osmanlı Padişahı gönderildiği yabancı ülkede maddi sıkıntı içine
düşmüştü. Roma Türk Büyükelçiliğine başvurup yardım istemişti. Durumu
Gazi Hazretlerine arz ettiler. Cevabı şu olmuştu:
Vereceğiz. Siyasi bir hata yaptı. Cezasını çekiyor. Fakat hırsızlık
yapmadığı için ona ölünceye kadar bakacağız. İsteseydi kaçtığı İngiliz
zırhlısına Topkapı Sarayı’ndaki sadece Şah İsmail’i tahtını koyup
götürseydi, ölünceye kadar refah içinde yaşardı. Topkapı’daki mücevherata,
saraydaki kıymetli eşyaya el sürmediği, yani hırsızlık yapmadığı için suçu
azalmıştır.”
“Herhangi bir hizmete talip olanlar çok namuskâr olmalıdır! Şimdiye kadar
işlenen hataların en büyüğü müteşebbislerimizin, münevverlerimizin
alimlerimizin en büyük günahı namuskâr olmamaktır. Milletin karşısında
namuskâr olmak ve namuskârane hareket etmek lâzımdır.”
“Samimi ve dürüst insanlar aynı zamanda medeni cesaret sahibi olur,
imzalarını saklamaya tenezzül etmezler. Belli ki bunu yazan ahlaksız
yalancının biridir.”
“Basının para ile satın alınabilmesi, milletlerarası yüksek para âleminin basın
üzerinde gizli tesiri veyahut sadece yabancı devletlerin örtülü ödeneklerinin
tesiri, işte bunların kamuoyunu aldatma ve yanıltmasından gerçekten
korkulur.”
“Bir kurumun muhasebesi, namusudur.”
“Millete, adi politikacılar gibi yalancı vaatlerde bulunmaktan nefret ederiz.”
“Bir şeyi vicdanınızda iyi yaptığınız, sözlerimizin iyi olduğuna kani isek,
onu olduğu gibi açık, vazıh, tereddüde veya müphemliğe yer vermeyecek
şekilde söylemeliyiz.”

M. Kemal Atatürk’ün Türk Milletine Sadakat Duygusu

“Türkiye bir maymun değildir. Hiçbir milleti taklit etmeyecektir. Türkiye ne
Amerikanlaşacak, ne Batılılaşacaktır. O sadece özleşecektir.”
“Kanlarımıza, ülkümüze, geleceğimize yan bakan her kişiyi  düşman
gördüğümüz gün, Ulusal benliğe uzanacak her eli kırdığımız, Ulusun önüne 
dikilecek  her engeli  devirdiğimiz gün ,gerçek  kurtuluşa ulaşacağız”
“Yaptıklarınız için siz nereden ilham aldınız?
Atatürk bu suale bir tek kelime ile cevap verdi:
Milletimden!”

Mustafa Kemal Atatürk’ün Fedakarlık Duygusu

“Ben icap ettiği zaman en büyük hediye olarak Milletime canımı vereceğim”
“Hayır. Ben burada herhangi bir vatandaş gibi konuşuyorum. Türkiye adına
savaş ilanına sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi yetkilidir. Ama, şunu
da hatırlatayım: Büyük Millet Meclisi, zamanı gelince, benim gibi basit
yurttaşların duygularını da göz önüne alır.”
“Hizmet edenler namus vazifelerini ifa etmiş olmaktan başka bir şey
yapmamışlardır.”
“Her zaman tekrar mecburiyetinde kalıyor ve tekrarı da faydalı görüyorum ki,
eğer ben milletime herhangi bir hizmette bulunmuşsam, eğer ben herhangi bir
teşebbüste ön ayak olmuşsam bu hizmet ve teşebbüsün temel kaynağı saygılar
ve sevgilerle bağlı olduğum, bundan sonra saygı ve sevgiyle mutluluk ve
refahına varlığımı, hayatımı vereceğim aziz milletime, sizlere
dayanmaktadır.”
“Hakikat işte budur: Bende insanlar üstünde meziyetler aramaya
kalkışmayınız. Doğuşumdaki tek fevkaladelik; TÜRK OLARAK
dünyaya gelmemdedir.”
“Yanında Başvekil Celâl Bayar vardı. Bir açılışı altın anahtarla yaptıktan
sonra  “Hayırlı uğurlu olsun…” diyerek anahtarı alıp Celâl Bayar’ın
mendil cebine yerleştirdi:
Altın, milletin hazinesinde durur… Dedi.
Kendisinden sonrakiler, birçok tercihlerine olduğu gibi, bu altın bahsinde de
O’ndan ayrıldılar…”
“Hayatımın bütün safhalarında olduğu gibi; son zamanların buhranları ve
felâketleri arasında da bir dakika geçmemişti ki, her türlü huzur ve
istirahatımı, her nevi şahsî duygularımı, milletimin selâmeti ve saadeti
namına feda etmekten zevk duymayayım.
Gerek askerlik, gerekse siyaset hayatımın bütün devir ve safhalarını dolduran
mücadelelerimde daima hareket düsturum millî iradeye dayanarak milletin,
vatanı muhtaç olduğu gayelere yürümek olmuştur.”
“Bir millette, özellikle bir milletin iş başında bulunan yöneticilerinde, şahsî
istek ve çıkar duygusu vatanın yüce görevlerinin gerektirdiği duygulardan
daha üstün olursa, memleketin yıkılıp kaybolması kaçınılmasız bir sondur.”

Mustafa Kemal Atatürk’ün Çalışkanlık Duygusu

“Allah’ın emri çok çalışmaktır… Çalışmak demek, boşuna yorulmak,
terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre ilim ve fen her türlü medenî
buluşlardan azamî derecede yararlanmak zorunludur.”
“Siz gidemiyorsunuz ama, bir sürü yobaz ayağına çarığını çektiği gibi,
sırtında torbasıyla, karanfil vs. satıyorum diye inkılâbı köstekleyen yayınlarla
köyleri adım adım dolaşıyor. Sizinse bu uğurda en küçük bir tedbiriniz yok.”
Şunu da söyleyeyim ki; çok zekisin! Malum. Fakat zekânı unut! Daima
çalışkan ol!”
“Bir millî bayramın akşam eğlencesine katılan iki genci yanına çağırıp sordu.
Bu akşam niçin toplandık ve neden eğleniyoruz?
“Delikanlı da, kız da kızarmışlardı, cevap veremiyorlardı. Nihayet kız:
Efendim, dedi, ben yabancı dil öğreten bir liseye gidiyorum. Bize mektepte
yalnız Fransız inkılâbını okuttular.
Atatürk hiç ses çıkarmadı, yaverine dönerek:
Lütfen, dedi, bayanla bayı evlerine götürsünler. Derslerine çalışacaklar…”
“İnsanlar ferdi olarak çalışırlarsa muvaffak olamazlar. Çünkü Allah
insanları yaratırken onlara öyle bir muhtaçlık vermiştir ki, her insan hemcinsi
insanlarla çalışmaya mecbur ve mahkûmdur.”

Mustafa Kemal Atatürk’ün Sabır/Tahammül Duygusu

“Büyük olmak için hiç kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi
aldatmayacaksın, memleket için hakiki mefkûre (ülkü) ne ise onu görecek, o
hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır, herkes seni yolundan
çevirmeye çalışacaklardır, fakat sen buna mütehamil (dayanıklı) olacaksın,
önüne nihayet nihayetsiz mânialar yığacaklardır.”

Mustafa Kemal Atatürk’te İrade Gücü

“Büyük olmak için hiç kimseye iltifat etmeyeceksin; hiç kimseyi
aldatmayacaksın; memleket için hakiki ülkü ne ise onu görecek, o hedefe
yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır. Herkes yolundan çevirmeye
çalışacaktır. Fakat sen buna dayanıklı olacaksın. Önüne sonsuz engeller
yığacaklardır. Kendini büyük değil; küçük, zayıf vasıtasız, hiç kabul edecek
ve kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri aşacaksın. Bundan,
sonra da sana büyüksün derlerse bunu söyleyenlere güleceksin.”
“Ben diktatör değilim. Benim kuvvetim olduğunu söylüyorlar. Evet… Bu
doğrudur. Benim arzu edip de yapamayacağım hiçbir şey yoktur. Çünkü ben
zoraki ve insafsızca hareket etmek bilmem. Bence diktatör, başkalarını
iradesine râm edendir. Ben kalpleri kırarak değil, kalpleri kazanarak
hükmetmek isterim.”
“Demişti ki:
Lüzumuna kani olduğumuz bir işi derhal yapmalıyız.”

Millete Güven Duygusu

Benim için en büyük korunma noktası ve şefaat kaynağı milletimin sinesidir.
“Milletimizi şimdiye kadar söylediğim sözler ve hareketlerimle aldatmamış
olmakla övünüyorum… Yapacağım, yapacağız, yapabiliriz, dediğim zaman
onların gerçekten yapılabileceğine inanıyorum.”
“Millet sevgisi kadar büyük mükâfat yoktur.”
“Yüksel, Türk! Senin için yükselmenin sınırı yoktur. İşte parola budur.”
Son mermiye kadar aynı şiddetle devam ediniz. Çünkü iki saat sonra
cephaneyi düşmandan ikmal edeceğiz.”

Demokrasiye Saygı

“Cumhuriyet fazileti ahlâkıyeye müstenit bir idaredir. Cumhuriyet
fazilettir.”
"Demokrasi, özgürlük rejimleri akıl ve mantıktan, bilimden yoksun olarak
uygulandığında toplumlar sarsıntı geçirmektedir… Sınırsız bir özgürlük
anarşinin baş mimaridir. Özgürlükler kişilerin ve toplumların yararlanmasına
değil gelişmelerine öncülük ettikleri sürece muteberdir. Demek oluyor ki,
demokrasi ile özgürlük, adalet ve eşitliği birbirinden ayrı ayrı düşünmek,
bunları birbirinden ayrılabilir kabul etmek çok yanlış bir düşünce tarzı
olur…”
“Laiklik yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması değildir. Türk yurttaşların
vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir.”
“Türkiye Cumhuriyetinde, her yetişkin dinini seçmekte hür olduğu gibi,
belirli bir dinin merasimi de serbesttir. Yani, ibadet hürriyeti vardır.
Tabiatıyla ibadetler, güvenlik ve genel adaba aykırı olamaz; siyasî gösteri
şeklinde de yapılamaz. Geçmişte çok görülmüş olan bu gibi durumlara artık
Türkiye Cumhuriyeti asla katlanamaz.”

Mustafa Kemal Atatürk’te Takdir Duygusu

“Büyük Reşit Paşa’nın kültürü Alemdar’da olsaydı, Cumhuriyeti ilan eder,
ben de tarih sahnesine bir başka görünümle gelirdim!”

Riyadan Hoşlanmama

İstanbul”da yapılan her tesise Atatürk adının verilmesini ısrarla ve her defa
isteyen birisi için hatta onun yanında şunları söylemiştir:
“Benden sonra benim için asılsız astarsız iddialar bu zattan gelecektir,”
demişti.
Aralarında belki hakikati kavrayanlar da çıkabilir, demişti.
İsimlerin baki kalması için şehirlerin temellerine sığınmasına kani değilim.
Tarih zorlamayı sevmeyen nazlı peridir. İnsan hafızası da fikirler ve
vicdanları tercih eder. Bakınız, bu güzel şehrin adı İstanbul ama Fatih
Mehmet’i hemen hatırlıyoruz. Ben memleketime hizmet edebildiysem vefasına
inandığım milletim, sevgisini hadiselerin içinden çıkarır. Lütfen bırakın bu
Bizans, Acem alışkanlıklarını..”

Kin Tutmayan Atatürk

“Sizinle bizim farkımız nedir?
Mustafa Kemal böylesine çıkışlardan zevk aldığı ve kendisinin keşfettiği genç
doktora muhabbetle baktı:
Bu büyük milleti benim sizlerden biraz daha iyi tanımam.”

Aile Saygısı

“Medeniyetin esası, ilerlemenin ve kuvvetin temeli, aile hayatındadır. Bu
hayatta yozlaşma, muhakkak sosyal, ekonomik ve siyasî bozulmaya neden
olur. Aileyi oluşturan kadın ve erkeklerin doğal haklarına sahip olmaları aile
vazifelerini yerine getirebilme gücünde olmaları lazımdır.”
İşte böyle bir ahlaka sahip olan Atatürk’ümüzün liderliğindeki aziz
milletimiz hakkında bir yıl sonra söylenenler;
“Dağ başındaki haydutlar diye isimlendirdiğimiz Kahraman Mustafa Kemal
ve O’nun bütün askerleri burada olsalardı, teker teker, hepsinin heykellerini
dikerdik. Böylesine kahraman bir Ulusla anlaşma imzalamaktan gurur
duyuyorum.”

And

“Atatürk’ün Ölümü Üzerine Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Öğrencileri
Tarafından İçilen And:
Ey Ulu Reis
Birinci vazifem Türk İstiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni Dünya durdukça
korumak ve yükseltmektir.
Buna gençliğimiz, Şerefimiz, Namusumuz ve Türklüğümüz namına söz
verip and içiyoruz.”